Davranış Bozuklukları

            ŞİZOFRENİ

Düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik yaşlarında başlayan bir ruhsal hastalıktır.
Başlangıç yaşına gelince şizofreni genellikle 15-40 yaş sınırları arasında çoğunlukla 18-25 yaşlarında her çeşit psikolojik zorlanmayla başlayabilir. Hastalığın başlangıcı erkeklerde en sık 15-28 kadınlarda ise 25-35’dir.
Kadınlarda başlangıç yaşı daha geç olmakta ve erkeklere göre daha iyi bir gidiş göstermektedir. Şizofreni hastalarında yaşam süresi genel toplumdan %20 oranında daha kısa bulunmaktadır.
Şizofreni; Hezeyanlar ve halisinasyonlar olarak bilinen psikotik semptomlardan fonksiyonel bozulmalara kadar geniş ve değişik şekillerde görülen, kronik ve sıklıkla relapslarla seyreden bir rahatsızlıktır.
Hastalık öncesi kişilik ve uyuma bakarsak şizofrenik hastalar hastalık öncesi genellikle içedönük, sessiz, arkadaşı az, yalnızlığı seven tuhaf, güvensiz ve ilgileri sınırlı kişilerdir.
Klinik Belirtiler Ve Bulgular:
  1. Genel Görünüm ve Davranış
  2. Konuşma ve İlişki Kurma
  3. Duygulanım
  4. Bilişsel Yetiler
  5. Düşünce
  6. Devinim
  7. Fizyolojik ve Bedensel Belirtiler

A-Genel görünüm ve davranış: Hastaların çoğunda belirgin bir vurdumduymazlık, ilgisizlik ve çekingenlik vardır. Çok süreğen hastalar bakımsız ve dağınık görülebilir.
B-Konuşma ve ilişki kurma: Ses tonu tek düze olabilir ve duygularını belli etmeyebilir. Hastanın ilgi ve dikkatinde azalma, konuşma bozuklukları görülebilir. Hastanın düşüncelerindeki bozukluklar, sanrılar, gariplikler konuşmasına yansır.
C-Duygulanım: Olaylara duygusal tepkisi az ya da yoktur,  hastalar vurdumduymaz, aldırmaz duygusuz gibi görünebilir. Hastanın soğuk, ilişki kurulması güç olduğu sıklıkla görülür. Dünya yıkılıyormuş, benliği parçalanıyormuş gibi düşüncelere kapılabilirler. Bazı durumlarda garip, yersiz ve anlamsız görünen gülme, ağlama, taşkınlık ve uygunsuzluk görülebilir.
Ç-Bilişsel Yetirler: Zekada belirgin bir gerileme olmasada soyutlama yetisinde zayıflama, zekada eksilme/gerilik izlenimi olabilir. Kısa süreli bellekte günlük yaşamda akıl yürütme, sorun çözme, öğrenme, karmaşık düşünsel işlemleri anlamlandırmada yetersizlik vardır. Algılama konusunda dikkatleri çabuk dağılır, çevresindekilere ilgileri azdır. Nitelikli olarak önemli algı bozuklukları varsanılar ve yanılsamalardır.
Varsanı: Halisinasyon yani ortada bir uyaran yokken bir algının olmasıdır. Duyu organları kadar varsanı çeşitleri vardır. İşitme, görme, dokunma, korku ve tad alma.
Yanılsama: İlizyon yani dıştan glen bir uyarının yanlış algılanmasıdr.
D-Düşünce: Düşüncenin hızında, amaca uygunluğunda bozukluklar görülebilir. Hastanın kendine özgü dil kullanımına bağlı uydurma sözcükler olabilir. Düşünce içeriğinde sanrıların dışında mistik, metafizik uğraşlar, çeşitli saplantılar, çocukluk çağına ilişkin garip anılar sıklıkla görülür.
Sanrı; Belli bir çağ ve toplum içinde gerçeğe uymayan, mantıklı tartışmalarla değiştirilmeyen düşünce demektir. Özel durumlarda ‘gerçek’ toplumdan topluma ve çağdan çağa değişebilir.
E-Devinim: En önemli belirti ağır ilgisizlik, istekli eylemin azlığı ve toplumdan çekilmedir. Bazı hastalar kendine komut verildiğinde hemenyerine getirirler(otomatik boyun eğme). Şizofrenide devinim bozuklukları çok çeşitlidir. Ağır durgunluk, ilgisizlik, taşkınlık durumları olabilir. Ayrıca garip yüz, göz devinimleri, kalıplaşmış yineleyici el, kol, beden devinimleri.
F-Bedensel ve Fiziksel Belirtiler: Bazı hastalarda aşırı yeme, kilo alma, bazılarında ise yememe, ve zayıflama olabilir. Uykusuzluk sıklıklar görülür, cinsel isteksizlik ve güçsüzlük sık görülen bir belirtidir. Bazende aşırı cinsel ilgi, aşırı sıklıkta yapılan özdoyurum eylemleri olabilir.
Şizofreni Türleri:
  1. Paranoid Tür
  2. Dağınık Tür
  3. Katatonik Tür
  4. Ayrışmamış Tür
  5. Şizofreni-Ardı Çökkünlük
  6. Kalıntı Şizofreni
  7. Basit Şizofreni

PARANOİD TÜR:
Düşünce içeriğinde bozukluk baskındır.
Kötülük görme sanrıları
Büyüklük sanrıları
Etkilenme fikive sanrılar
Alınganlık, kuşkuculuk
Paranoid tür şizofrenide en sık görülen düşünce bozukluklarıdır.
DAĞINIK TÜR:
Düşünce ve devinim bozuklukları baskındır.
Duygusal tepkilerde oynamalar, uygunsuzluk, acayiplik ortaya çıkar.
Düşünce çok bozuktur.
Dağınık bir düşünce akımı içinde tutarsızlıklarla dolu sanrılar, sözcük uydurma, yineleyici basmakalıp konuşmalar görülür.
Kişilikte dağılma ve yıkım hızlıdır.
Dış dünya ile ilişkisi kopuktur.
Çırılçıplak soyunma, garip ve çılgınca davranışlar, aşırı hareketlilik, başkalının söylediklerini aynı biçimde yenileme gibi belirtiler görülür.
Gidiş özelikleri bakımından en ağır türdür.
KATATONİK TÜR:
Katatoni, (donakalım) kişinin belli bir durumda uzun süre kıpıdamadan kalması demektir.
Devinim bozuklukları baskındır.
Yemez, içmez, uyumaz, konuşmaz, verilen öğütlere uymaz.
Bazen birden aşırı hareketli bir durum olabilir. (katatonik taşkınlık)
Bazen yatağında kıpırdamadan, komada gibi yatar. (katatonik dalgınlık)
Çevrede olup bitenleri tanır ve kaydeder ancak tepkisiz görünür.
Başlangıç çoğunlukla 15-25 yaş arasındadır ve birden olur.
AYRIŞMAMIŞ TÜR:
Şizofreni tanısını koyduracak belirtiler bulunur, fakat bu belirtiler paranoid, dağınık, katatonik türlerden birinin tanısını koyduracak biçimde ayrışmış değildir.
ŞİZOFRENİ-ARDI ÇÖKKÜNLÜK:
Hastada karamsarlık, kendini suçlama, sabah uykusuzluğu ve bunaltısı varsa şizofreni-ardı çökkünlük tanısı konulabilir.
KALINTI ŞİZOFRENİ:
Bir ya da birkaç şizofrenik depreşmeden sonra daha çok eski belirtilerin baskın olduğu süreğen şizofrenik bozukluktur.
Duygu kütlüğü, vurdumduymazlık, ilgisizlik, girişim ve eylem azlığı, toplumdan kopukluk, düşüncede fakirleşme, kendine iyi bakmama belirtileri vardır.
Hasta acayip kendine özgü, içe kapanıklık, toplumdan uzak bir yaşam biçimi seçmiş gibidir.
BASİT ŞİZOFRENİ:
Sinsi ve yavaş başlayan, ilerleyici olan ve daha çok eski belirtilerin baskın olduğu şizofreni türüdür.
Genç yaşta yavaş yavaş başlayan ilgisizlik aldırmazlık, duygulanımda kütlük, düşüncede fakirleşme, toplumdan çekilme ile belirlidir.
Genellikle sanrılar, varsanılar, hareket bozuklukları görülmez.








ÖZGÜL FOBİ


Özgül fobi, sosyal fobi ve agorafobi için tanımlanan durumların dışında kalan durumlar veya nesnelere karşı duyulan mantıksız ya da aşırı korkudur.
Özgül fobi, açıkça görülen nesne ve durumlardan belirgin, sürekli ve anlamsız korku duyma halidir.
DSM-IV tanı ölçütlerinde, korkuyu başlatan etkenler esas alınarak özgül fobinin 5 alt tipi tanımlanmıştır.
Durumsal Tip: Korkuyu toplu taşıma araçlarında bulunma, tüneller, köprüler, asansörler, uçak yolculuğu, araba kullanma gibi durumlar başlatmaktadır.
En sık çocuklukta ve yirmili yaşların ortalarında görülür.
Doğal Çevre Tipi: Korkuyu fırtına, yüksek yerler, su gibi doğal koşullar başlatmaktadır. Genellikle çocuklukta başlamaktadır.
Kan-enjeksiyon-yara tipi: En sık kalıtımsal geçiş gösteren tiptir. Korkuyu kan, enjeksiyon ya da  invaziv tıbbi girişimler başlatır. Genellikle ailevidir ve çoğu zaman güçlü bir vazovagal tepki ile belirgindir. Hastaların %75’i bu durumla karşılaştıklarında bayılırlar. Korku nedeniyle müdahaleden sağlığının bozulmasına neden olabilir.
Hayvan Tipi: Korkunun nedeni hayvan ya da böceklerdir. Genellikle çocuklukta başlar.
Diğer Tip: Tıkanıp boğulmaktan, soluğun kesilmesine, kusmaya ya da hastalığa yakalanmaya yol açabilecek durumlardan, yüksek ses ya da masal kahramanlarından korkma ile belirli özgül fobi alt tipidir. Boğulma korkusu beslenme bozukluğu oluşturacak şiddette olabilirler.
Epidemiyolijiye göre başta hayvan ve doğal çevre tipi olmak üzere özgül fobiler çoğunlukla kadınlarda görülür ve kadın/erkek oranı yaklaşık 2-2.5 olarak bildirilmektedir.
Kaçınma davranışı ile bir şekilde yaşantısını sürdüren hastaların çoğunluğu tedaviye başvurmazlar. Erişkin döneme kadar ulaşan fobilerin tedavi edilmeden düzelme şansı düşüktür.
TEDAVİ
      A.    Önleme: Hayvan deneylerinde korkunun anadan babadan geçtiği görüldüğü gibi tam tersi de görülmüştür. Anne ve babalara fobik özellikleri olmayan çocuk korkularının üzerine gidilmesi ya da korkularının ele alınması konusunda uygun yaklaşımlar sergilenmiştir.
      B.     Hastaya ve aileye danışmanlık: Hastalığın tedavisinde basit uygulanabilir ve başarılı yöntemlerin olduğu belirtilmelidir. Bu durumun ‘kafaya takılmayacak bir durum’ya da ‘Huy’, ‘Kişilik özelliği’ gibi bir durum olmadığı açıklanmalıdır. Korktuğu durumdan sıkıntı duymamak için uzaklaşmak yerine üzerine gitme temeli bir tedavinin başarılı olacağı belirtilmelidir.
      C.    Genel tedavi ilkeleri: Özgül fobilerde antideprasan tedavileri denenmiş ancak genel olarak etkili bulunamamıştır ya da etki güçleri çok düşük bulunmuştur.
Özgül fobilerde ilaç tedavisinin etkili olduğunu söylemek zordur. İlaç daha çok fobinin oluşturduğu anksiyete üzerinde etkilidir ve ilaç tedavisi fobi bozukluklarındaki kaçınma ile kognitif çarptırmalar üzerine etkisizdir.


Günümüzde ise, özgül fobilerin tedavisinde bilinen en etkili yöntem yüzleştirmedir. Davranışçı yaklaşımlar özellikle özgül fobilerin tedavisinde birkaç gün, birkaç hafta içinde etkili olabilmektedir. Yüzleştirme tedavisinde motivasyonu yeterli olan, depresif  belirtilerin bulunmadığı fobik uyaranın açıkça belli olduğu olgularda rahatlıkla uygulanabilir.

Korku oluşturan nesne ve durumların gerçekte hiçbir tehlike oluşturmayacağı ve fobik uyaranla ilgili olası yanlış bilgiler konusunda yeteri kadar çalıştıktan sonra (bilişsel tedavi), hastalar fobik uyaranla hafiften şiddetliye doğru kademeli olarak yüzleştirilir. Amaç hastaları duyarsızlaştırmaktır.
Davranışçı terapiler: Davranış tedavileri oldukça genel bir ifadeyle, öğrenme ilkelerinin davranış bozukluklarının analiz ve tedavilerine sistematik bir biçimde uygulanışı olarak tanımlanabilir.
Bu yaklaşım çerçevesinde uyumsuz davranışlar, örneğin fobik kaçınma davranışları, yanlış öğrenmeler aracılığıyla sonradan kazanılmış davranışlar olarak kabul edilir.

Bilişsel terapiler: Bilişsel psikoloji uyaranlara tepki arasındaki süreçleri inceler. Bilişssel tedavilerde amaç korkuların temelinde yer alan bu tür abartılı ve olumsuz düşüncelerin hastasıyla birlikte ele alınarak düzeltilmesidir.


SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU (SAB)




Başkaları tarafından zayıf, kaçık ve sıkıntılı olmakta yargılanma korkusu nedeniyle, toplumsal etkinliklerde bulunmaktan sürekli kaçınma ya da bu tür ortamlara ancak aşırı sıkıntı duyarak katlanabilme halidir.
Sosyal fobisi olan hastalar toplum önünde konuşma, yazma, yeme, içme, ortak tuvaletleri kullanma gibi çeşitli faaliyetlerden kaçınırlar, ellerinin ve seslerinin titrediğinin fark edileceği endişesiyle toplumdan uzak dururlar.
Sosyal fobisi olanlarda genellikle eleştirilmeye, olumsuz değerlendirilmeye ya da reddedilmeye karşı aşırı duyarlılık, haklarını savunmada güçlük ve benlik saygısında düşüklük ve aşağılık duygusu gibi belirtiler vardır.
Sosyal fobinin görülme sıklığı bakımından cinsiyetler arasında belirgin fark bulunmadığı kabul edilmekle beraber, hastalar genellikle genç, bekar, kadın, eğitim ve gelir düzeyi düşük ve düzenli işi olmayan kişilerde sıktır.

SAB TANI ÖLÇÜTLERİ

  1. Sosyal ortamlarda ya da performan gerektiren durumlarda ve ya tanımadık insanlar önünde ortaya çıkan belirgin ve inatçı korku. Kişi burada aşağılanmasına veya utanmasına neden olacak biçimde davranacağından ya da anksiyete belirtileri göstereceğinden korkar.
  2. Korkulan toplumsal durumlarla karşılaşa hemen her zaman anksiyete doğurur. Bu duruma bağlı veya durumsal olarak yatkınlık gösteren panik atağı biçimini alabilir.
  3. Kişi korkusunun aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir.
  4. Korkulan toplumsal ya da bir eylemin gerçekleştirildiği durumlarda kaçınılır ya da yoğun anktsiyete ya da sıkıntıyla bunlara katlanır.
  5. Kaçınma, ya da korkulan toplumsal ya da bir eylemin gerçekleştirildiği durumlarda sıkıntı duyma, kişinin günlük işlerini, meslek işlevselliğini, toplumsal etkilerini veya ilişkilerini bozar veya fobi olacağına dair yoğun bir sıkıntısı vardır.
  6. 18 yaşın altındaki kişilerde süresi en az 6 aydır.
  7. Korku veya kaçınma bir maddenin doğrudan fizyolojik etkilerine veya genel tıbbi bir duruma bağlı değildir ve başka bir menal hastalıkla daha iyi açıklanamaz.

SEYİR

  1. Ortalama başlangıç yaşı 15 yaş olarakkabul edilmektedir.
  2. Sıklıkla yaşamboyu dalgalı bir seyir göstermekle beraber ortalama hastalık süresi 19 yıl olarak kabul edilmektedir.
  3. Stresli ve küçük düşündürücü bir olaydan sonra aniden başalyabileceği gibi başlangıç sinsi bir seyir de izleyebilir.
  4. Hastaların % 95 inde eşlik eden başka bir ruhsal hastalık vardır.

TEDAVİ
  1. Sosyal fobinin tedavisinde hem farmakolojik hem de psikoterapotik yaklaşımlar etkili olamktadır. Bazı olgularda bu iki yaklaşımın birlikte uygulanması tedavinin etkinliğini artırmaktadır.
  2. SAB’da ilaç tedavisi en az 12 ay sürdürülmelidir.
  3. Genellikle psikoterapi ve ilaç tedavilerinin etkinliğinin etkinliği birbirine yakındır. Psikoterapotik yaklaşımlardan en etkili olan bilişsel-davranışçı tedavi kombinasyonlarıdır. Yanlış düşünceler gözden geçirilmeli, seanslar halinde hastayı korku duyulan ortamlarla yüzleştirmek duyarsızlaşma eksersizleri yaptırılmalı ve tüm bunlar ev ödevleri ile desteklenmelidir.


AGORA FOBİ


Kişinin zorlanıcı istenmeyen bir durumla karşılaştığında kaçmanın ve yardım sağlamanın zor olacağı yerde bulunmaktan kaçınmasına agorafobi denir.
Yalnız başına kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere girmekten duyulan korkular Agorafobi hastalığını anlatmaktadır.
Genellikle panik bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkar. Nadir olarak da panik bozukluğa bağlı olmayabilir. Çoğu agorafobinin temelinde panik nöbetleri bulunmaktadır. Yani hasta panik atak geçireceği korkusu nedeniyle, yalnız başına sokağa çıkmamakta, kalabalığa girememektedir.

Agora Fobi Ölçütleri:

  1.  Beklenmedik bir şekilde ortaya çıkabilecek ya da durumsal olarak yatkınlık gösterilen bir panik atağının yada panik benzeri belirtilerinin çıkması durumunda yardım sağlanamayabileceği yada kaçmasının zor olabileceği yerlerde yada durumlarda bulunmaktan anksiyete duyma.
  2. Bu durumlardan kaçınılır ya da panik atağı ya da panik benzeri belirtiler olacak endişesiyle yoğun bir sıkıntıyla bu durumlara katlanılır ya da eşlik eden biriminin varlığına ihtiyaç duyulur.
  3.  Bu ansiyete/kaçınma durumu bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz.

Kaçma eğiliminde oldukları başlıca yerler:
-Tiyatrolar
-Sinemalar
-Spor salonları
-Alışveriş merkezleri
-Tüneller
-Asansörler
-Uçaklar
-Otobüsler
-Basık odalar
-Tek başına kalabilecekleri ortamlar v.b.

Agorafobi nedenleri nelerdir?

1- Biyolojik etkenler,
2- Genetik etkenler,
3- Psikososyal etkenler.
Agorafobi'nin belirtileri nelerdir?
1- Evin bilinen atmosferinden uzaklaşma korkusu,
2- Güçlü bir panik atak sonrası endişe semptomları ve evden uzak olunca ken­dini çaresiz hissetme duygusu oluşur,
3- Kalabalık ve kapalı yerde, tünelde ya da yardım almanın sınırlı olabileceği her­hangi bir yerde olma korkusu vardır.
Agorafobi ne kadar sürer?
Agorafobi ve onun şiddetini arttıran hastalıklar tedavi edilmediğinde yıllarca sürebilir. Bazende ömür boyu.









Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB)
(Saplantı-Zorlantı Bozukluğu)

İstanmeden, yineyelici şekilde zihne gelen ve rahatsızlık verici düşünce, dürtü ya da düşüncelere obsesyon denmektedir.
Obsesyonların oluşturduğu anksiyeti azaltmak amacıyla yapılan yineleyeci davranış ya da zihinsel eylemlere ise kompulsiyon adı verilmektedir.
En sık görülen obsesyonlar şunlardır;
  • Bulaşma Obsesyonları: Temas ile hastalık bulaşacağı yada kirleneceği düşüncesindeki aşırılık
  • Kuşku Obsesyonları: Kapıyı kitleyip kitlenmediği, tüpü kapatıp kapatmadığı, bir eylemi yerine getirip getirmediği konusunda aşırı tereddüt yaşar.
  • Simetri Obsesyonları: Eşyaların düzensiz ya da simetrik olmamasından aşırı sıkıntı duyma halidir.
  • Agresif ya da Korkunç Dürtüler: Çocuğunu yaralama, ibadet ederken küfür etme isteği gibi zihni sürekli meşgul eden düşüncelerdir.
  • Cinsel Düşler: Tekrar tekrar pornografik görüntülerin görülmesi, çocuğuna cinsel saldırıda bulanacağı gibi endişelerin olmasıdır.

Epidemiyoloji:
Genellikle ergenlik ve genç yetişkinlik yaşlarında başlar.
Kadınlarda başlama yaşı 20-29 iken, erkeklerde başlangıç daha genç (6-15) yaşlarda olmaktadır.
Seyir:
Genellikle kronik dalgalı bir seyir gösterir.
Stresli durumlar hastalık belirtilerinin alevlenmesine yol açabilmektedir.
Tik bozuklukları ve tourette bozukluğu ile OKB arasında sık birliktelik vardır.
Nasıl tedavi edilir?

OKB kendi kendine geçmez, bu yüzden tedavi edilmesi önemlidir. En iyi tedavi yöntemi ilaç ve bilişsel davranış terapisidir.
Bilişsel davranış terapisi: Bilişsel davranış terapisinin hedefi, obsesif-kompülsif bozukluğu olanların ritüellerini gerçekleştirmeden korkularıyla yüz yüze gelmelerini ve anksiyetenin azaltılmasını sağlamaktır. Bu terapi obsesif-kompülsif bozukluğu olanlarda sıkça görülen abartılmış veya felaketler içeren düşünceleri azaltmaya da odaklanılır.
İlaç tedavisi: Trisiklik antidepresanlar, selektif serotonin geri alım inhibitörleri OKB tedavisinde yardımcı olabilir. Hastaların ilaç ve bilişsel davranış terapisine cevap vermedikleri şiddetli vakalarda Eloktrokonvulsif Terapi (EKT) veya beyin cerrahisi kullanılabilir. EKT esnasında hastanın başına elektrotlar takılır ve beyne nöbete sebep olan bir dizi elektrik şoku verilir, bu nöbetler beyinde nörotransmitterlerin salınmasına sebep olur.
Sürekli tedavi sonucunda hastalar normal veya normale yakın yaşam sürerler. Erken teşhis her zaman tedavi süresini azaltır.
Yaygın obsesyon belirtileri:

  1. Pislik veya mikrop bulaşmasından korkma.
  2. Başkasına zarar vermekten korkma.
  3. Hata yapmaktan korkma.
  4. Rezil olmaktan veya sosyal açıdan kabul edilemez bir şekilde davranmaktan korkma.
  5. Şeytanca veya günahkar düşünmekten korkma.
  6. Düzen, simetri, kusursuzluk ihtiyacı.
  7. Aşırı kuşku ve sürekli güvence ihtiyacı.

Yaygın kompulsiyon belirtileri:
  1. Tekrar tekrar yıkanma, duş alma veya ellerini yıkama.
  2. El sıkışmayı veya kapı tokmağına dokunmayı reddetme.
  3. Kilit, ocak gibi şeyleri sürekli kontrol etme.
  4. Rutin işleri yaparken içinden veya yüksek sesle sürekli sayı sayma.
  5. Sürekli bir şeyleri belli bir biçimde düzenleme.
  6. Belirli bir sıraya göre yemek yeme.
  7. Genellikle rahatsız edici olan, akıldan çıkmayan ve uykuyu bölen kelimelere, görüntülere veya düşüncelere takılıp kalma.
  8. Belirli kelimeleri, cümleleri veya duaları tekrarlama.
  9. İşleri belirli bir sayıda yapma ihtiyacı.
  10. Değeri olmayan şeyleri toplama veya biriktirme.


Bulimiya Nevroza



Bulimiya Nevroza yeme bozukluğu hastalığıdır. Dönem dönem gelen aşırı yemek yeme, kilo almayı durdurma çabaları ile giden bir bozukluktur. Devamlı diyet ve aşırı spor yapmalarına rağmen, bulimiya nervozası olan kişiler, anoreksiya nervoza hastalarından farklı olarak, normal kiloya yakındırlar ya da normalin üstünde kiloları vardır.  Bulimik bir kişi önce kendisini hızlı yemek yemeye (tıkınmaya) sonra da vücudunu bundan arındırmaya (kusmaya) zorlar. Kilo alınca sürekli şikayet eder, beden ağırlığı, güzellik, çirkinlikle aşırı uğraş vardır.
Bulimiya hastalığınız varsa yiyecekler karşısında sıklıkla kontrolünüzü kaybeder sonra da davranışınızdan dolayı suçluluk duyarsınız.
Vücudu arındırma işlemi zorla kusma, aşırı egzersiz yapma, müsil gibi bağırsak yumuşatıcı hap kullanma veya kilo vermek için (sağlıklı bir biçimde kilo vermek için) uzun süreli oruç tutma gibi çeşitli hareketler içerir.
Normal dışı davrandığınızı sezersiniz. Bulimiya en çok ergenlik çağındaki kızlarda ve genç kadınlarda görülür. Bulimiyanın tek bir nedeni yoktur. Hastalık, biyolojik, ırsi, psikolojik, çevresel ve toplumsal birçok nedenden dolayı ortaya çıkabilir.
Bulimiya Nevroza olan kişiler:
  1. Yeme nöbetlerinden sonra sıkı diyet uygulamak.
  2. Yiyecek saklamak veya çalmak.
  3. Özellikle stres halinde iken, sık-sık yüksek miktarda  yiyecek tüketmek.
  4. Hızlı yiyecek tüketmek ile beraber kontrolsüz hissetmek.
  5. Yiyecek tükettikten sonra, tükettiği yiyeceği kusmak için ortadan kaybolmak.
  6. Kilosunu kontrol etmek için laksatifler veya diğer ilaçlar kullanmak, çıkarmak veya Sürekli spor yapmak.
  7. Yeme davranışlarından suçluluk veya utanç duymak.
  8. Anlamlı duygu durum değişiklikleri, özellikle uzun süreli depresyon süreçleri yaşamak.
  9. Bu belirtiler haftada birden fazla tekrarlanır, veya ciddi vakalarda her gün birkaç kez tekrarlanır. Hastanın her yemekten sonra kusması tıbbi sorunları beraberinde getirir.
Tıbbi sorunlara bakacak olursak:
  1. Kronik şekilde kızarmış ve yaralı boğaz,
  2. Boyundaki tükürük bezleri ve çene altındaki bezlerin şişmesi,
  3. Yanakların ve yüzün şişmesi ve adeta “sincap” gibi bir görüntü oluşması,
  4. Mide asitleri temasından dolayı diş minelerinin erimesi ve dişlerin çürümesi,
  5. Devamlı kusma sebebiyle mide kapağının bozulması ve reflü,
  6. Müshil kullanımı sebebiyle barsak tahrişi ve sorunları,
  7. İdrar sökücü ilaçlar sebebiyle böbrek hastalıkları,
  8. Sıvı kaybına bağlı sorunlar
Tedavi Süreci:
  • Bulimiya nevrozalı hastaların tedavisi çoğunlukla ayakta yapılır.
  • Bu hastalarda ilaçla psikoterapi ile iyileşme söz konusudur.
  • Hastaların fizik ve labaratuvar muayeneleri iyi yapılmalı, elektrolitler ve kalp durumu yakından izlenmelidir.
  • Hipokalemi varsa ağızdan ya da damardan potasyum verilmelidir, elektrolit-sıvı dengesi düzenlenmelidir.
  • Billişsel ve davranışsal terapiler önerilmeli ve uygulanmalıdır.
Kaynakça:

·         http://www.hemensaglik.com/makale/bulimiya-nervoza-kadinlarda-ciddi-yeme-bozuklugu


Anoreksiya Nervoza




Anoreksiya nervoza genellikle ergenlik çağında kızlarda başlar, kendisini şişman hissedip diyet yaparak ileri derecede zayıflama gözlenir, beden ağırlığı ve biçimi ile aşırı zihinsel uğraşı, kilo almaktan aşırı korku, zayıf olmayı şiddetle arzulama dikkat çeker.

Belirtileri nelerdir?

Anoreksiya nervozada belirti ve bulguların çoğunluğu açlık durumuna ikincil olarak ortaya çıkar; örneğin soğuğa karşı hassasiyet, mide rahatsızlıkları, kusma ve bağırsakları yumuşatan ya da idrar sökücü ilaçların kötüye kullanımı, en ciddisi kanda potasyum düşüklüğü olmak üzere çeşitli elektrolit bozukluklarına yol açabilir.
Çeşitli hormon bozuklukları ve adet kanamalarının kesilmesi yemeyi kısıtlama ve kilo kaybına bağlıdır. Anoreksiya nervoza olan bireylerde akranlarına göre kemik yoğunluğu azalmıştır. Düşük östrojen ve kötü beslenmeye bağlı olarak osteoporoz (kemik erimesi) ve kemik kırıkları riski artmıştır. Nadiren tıkınırcasına yeme atakları görülmektedir.
Anoreksiya nervoza olan bireyler beden ölçüsünün sıklıkla bozulmasına bağlı olarak aşırı zayıf olmalarına karşın, kendisinin çok şişman olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle kilo almalarına yardımcı olunmasını çoğunluğu istemezler. Genellikle çok az miktarda yerler, günlük alınan kalori çok düşüktür. Yağlı, şekerli, unlu gıdaları şişmanlatacağı korkusuyla tamamen keserler. Bazı bireyler kilo vermek için kusar, aşırı egzersiz yapar, bağırsakları yumuşatan ya da idrar sökücü ilaçları kullanır. Metabolizmayı artırıcı olarak düşündükleri tiroid ilaçları ve iştah kesicileri kullanan hastalar olabilir. Yiyecekleri sürekli düşünür, başkaları için lezzetli yemekler hazırlamaktan hoşlanırlar. Yiyecekleri küçük parçalara böler, bunlarla tabakta çatalla oynarlar. Bazen de aşırı yemeyi kontrol edememe ve tıkınırcasına yeme dönemleri olabilir. Tıkınma sırasında yedikten sonra şişkinlik hisseder ve kendilerini zorlayarak kusabilirler. Tıkınmaların ardından, kilo kaybetme çabaları daha da şiddetlenir. Başkalarının yemeğe zorlamasından hoşlanmazlar, yiyecekleri saklayabilir ya da yemek biter bitmez gizlice kusarlar. Gün içinde birçok kez tartılma ihtiyacı hissederler, kilodaki en ufak bir artış yoğun sıkıntı yaşatır. Çoğu ergenin psikososyal, cinsel gelişimi gecikmiştir. Erişkinlerde hastalığın başlaması ile cinselliğe ilgi azalmıştır. Beraberinde depresyon, anksiyete, sosyal fobi, obsesyon, mizaç dalgalanmaları, cinsel istek kaybı sık rastlanan psikiyatrik belirtilerdir. Kişilik özellikleri olarak içe dönüklük, sosyal güvensizlik,  aşırı saygılı, katı düşünme belirgindir. Düşük benlik saygısı ve aşırı mükemmeliyetçilik bu bozukluğun gelişmesinde önemlidir.

Yeme bozukluklarının gelişiminde aile yapısı ve işlevinde bozulma olduğu gözlenmektedir. Ebeveynin bakım yetersizliği ve aşırı koruyuculuğu dikkati çeker. Bireylerin aile ilişkileri sıklıkla bozulmuştur.

Anoreksiya nervoza tanısı düşünülürken kilo kaybına yol açan başka bir tıbbi hastalığın olmamasından emin olunmalıdır.

Anoreksiya nervoza için 14-15 ve 18 yaşları en sık görülen başlangıç yaşıdır.  Seyrek olarak 9 yaşında ve menopoz sonrası kadınlarda başladığı bildirilmiştir. Ölüm oranı çeşitli çalışmalarda % 7-18 olarak bildirilmektedir. Anoreksiya nervoza olan hastaların yaklaşık 1/5’ i tamamen iyileşmektedir; 1/5’ inde hastalık şiddetini koruyarak sürmektedir; kalan 3/5’ i ise kronikleşme ya da alevlenme-düzelme şeklinde dalgalanmalarla kısmi düzelme ile seyretmektedir.

Nasıl tedavi edilir?

Anoreksiya nervozada tedavinin ilk hedefi birey ve ailesinin tedaviye katılımıdır. Çoğu anoreksiya nervoza olan birey için bu kolay değildir. Bireyler genellikle belirtilerini daha hafif olarak yansıtır ve tedavi arayışlarına giren, endişelenen ailesi ve akranlarının abarttığını düşünür. Kilo onarımı fizik düzelmeden başka psikolojik açıdan da esastır. Böylece öz güvenini sadece diyet ve kilo kontrolü üzerine kurduklarını ve katı, acımasız bir şekilde kendilerini yargıladıklarını, yeme bozukluğunun eğitim, spor, arkadaşlık kurma gibi bireysel hedeflerini başarmalarını nasıl engellediğini fark etmeleri sağlanır.  

Anoreksiya nervoza olan bireylerin çoğunluğu psikiyatrist ile görüşmeye isteksizdir. İyi bir terapödik ilişki içerisinde bireyi dinlemek, anlaşıldığını hissettirmek, tedavi seçeneklerinin açıklamak ve uzlaşmaya niyetli olmak önemlidir. Tedavide başarılı olmak büyük ölçüde hasta ile iyi bir işbirliği kurmaya dayanır. Açlığın fizik ve psikolojik etkilerini düzeltmek için uygun bir beden ağırlığı olması kesin olarak belirtilmelidir. Kilo onarımı hastaneye yatırılarak yapılıyorsa,  hedeflenen sağlıklı kiloya ulaşana ve bunun devam etmesi sağlanana kadar,  hastanede yatması gerektiği vurgulanmalı ve tedavi planı ile ilgili ayrıntılı açıklama ve tartışma yapılmalıdır. Bazı bireyler tedavi tamamlanmadan hastaneden çıkmayı talep eder,  tedavi ekibi sabırla,  kalmaya ikna etmeğe çalışmalıdır.

Nadiren bireyin kilo kaybı, hayatı tehdit eden boyutta olabilir. Böyle bir birey hastaneye yatışa ikna edilemiyorsa, zorunlu, istem dışı yatış söz konusu olabilir. Bu bireyin hayatını kurtarmak ve uzun süreli istemli tedaviye hazırlamaya zaman kazandırmak için gerekli olabilir.

Çoğu yeme bozuklukları tedavi programlarında birçok disiplin (psikiyatri, psikoloji, beslenme uzmanlığı, endokrinoloji, iç hastalıkları, kadın doğum, ortopedi) işe karışır. Genç anoreksiya nervoza olan bireylerde ailenin tedavi programına katılmasının yararlı olduğu bildirilmiştir. Aile tedavisi aile üyelerinin hastalık hakkındaki korkularını hafifletmek açısından yararlı olur. Aile tedavisi yaklaşımı ailenin işbirliğini, karşılıklı destek ve sürekliliğini vurgular.